siteme hoşgeldinnn:D
 
  Ana Sayfa
  İletişim
  Ziyaretşi defteri
  anketler
  gereksiz bilgiler
  komik resimler
  komik ve gereksiz yazılar
  nickler
  şarkı sözleri
  resimler
  haberler
  günün salaklarııı
  hikayeler
  komik isimler
  sütaş karikatürleri
  karikatürler
  ilginç bilgiler
  msn nicki oluşturma
  ilizyonlar
  dikkat
  winx
hikayeler

HAYALLERİ YIKAN DEPREM
Küçük bir kasaba da okuyabilmek için çabalayan Fahri, Şahin, Sait ve Ömer bir üniversite kazanabilmek için canlarını dişlerine takıp bunu başarmak istediler ve başardılar.
Dördü de Sakarya üniversitesini kazandılar. Şahin sosyal bilgiler öğretmenliği, Fahri coğrafya öğretmenliği, Sait tarih öğretmenliği ve Ömer de Türk dili ve edebiyat öğretmenliğini kazandı. Sakarya da bir ev tutup yine dördü de bir aradaydı. İş bölümü yaptılar. Sait daha önce ailesinden ayrı yaşadığı için yemek yapmayı biliyordu. O yemek işini üstlendi. Şahin bulaşıkları yıkayacaktı, Fahri ve Ömer evi temizlemek üzere iş dağılımı yaptılar.
Ve bir gün Şahin, Sait ve Ömer evdeydiler. Sait yemek pişiriyordu ve diğer ikisi de ders çalışıyordu. Fahri ise okuldan çıkıp eve gelmek için durağa geldi, dolmuşu bekliyordu. O arada bir şey hissetti. Oturduğu yer sallanıyordu. Anlamıştı deprem oluyordu. Aklına arkadaşları geldi. Kendisi dışarıdaydı onlar ise evdeydi. İçine kötü bir his doğmuştu. Hızla yürümeye başladı. Oturdukları mahalleye geldiğin de evler yıkılmış kurtulanların çığlıkları kulağın da çınlıyordu. Gözü arkadaşlarını arıyordu. Ortalıkta hiçbiri yoktu. O arada gözüne onların evlerinin etrafındaki kurtarma ekiplerini görmüştü. Koşarak oraya gitti. Biri çıkartılıyordu bu çıkartılan Şahin idi. Kımıldamıyordu sordu “yaşıyor mu?” diye hiç kimse ağzını açıp bir şey söyleyemedi. Ama biri sadece kafasını salladı. Daha sonra diğerleri de çıkartıldı. Onlar da hayata sonsuza kadar gözlerini kapatmıştı.
Fahri yere çöktü ve haykırdı “neden” biz diye hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Onların ne hayalleri vardı. Hepsi öğretmen olup yaşadıkları o küçük kasabada ki lise de öğretmenlik yapacaklardı. Bu deprem üçünün de hayallerini yıkmıştı. Hiçbiri hayallerini gerçekleştiremeden hayata veda etmişlerdi. Sakarya onlar için mezar olmuştu.
Fahri okulunu bitirip öğretmen oldu ve memleketine döndü oradaki lise de öğretmenlik yapmaya başladı. Öğrencilerine doğal afetleri anlatırken aklına arkadaşları gelirdi. Çünkü o doğal afetlerden deprem, onun canlarını almıştı.
O bir daha Sakarya ya hiç gitmedi. Gitseydi canı daha çok yanacaktı. Fahri arkadaşlarını çok özlüyordu.

Her Şey Senin İçindi


Çok samimi iki dost ve arkadaşlardı. Fakat bir tanesi çok kurnaz atılgan ve hareketli, diğeri ise çok saf , dürüst ve sessizdi.
Bir gün kurnaz olan arkadaş, diğer arkadaşın yanına giderek islerinin bozulduğunu söyler ve kendisinden para ister. Samimi dostu onu hiç kırmaz ve elindeki bütün parayı arkadaşına verir.
Arkadaşı bu parayla islerini düzeltir. Bir süre sonra kurnaz olan yine arkadaşının yanına gider ve arkadaşının evlenmek üzere olduğu nişanlısını çok beğendiğini ve kendisine vermesini ister. Arkadaşı çok şaşırır, ne diyeceğini bilemez. Fakat aralarında o kadar kuvvetli bir sevgi vardır ki arkadaşına hayır diyemez, nişanlısını arkadaşına verir.

Zaman içinde Saf olanın işleri bozulur ve birden arkadaşı aklına gelir... (ben ona sıkıştığında iyilik yapmıştım diyerek) arkadaşının iş yerine gider ve kendisine çalışması için iş vermesini ister. Arkadaşı ona iş vermez. Bizimki pişmanlık ve üzüntü içinde geri döner ama yinede arkadaşına kızamaz.

Bir gün sokakta dolaşırken yanına hasta ve yaşlı bir adam yaklaşır. Fakir olduğu için ilaç alamadığını söyler. Bizimki yaşlı adamcağıza acır, istediği ilaçları alır ve adamcağıza verir. Kısa bir süre sonra yaşlı adamın öldüğünü duyar. Yaşlı adam çok zengindir ve bütün mirasını kendisine bırakmıştır. Saf adam artık zengindir. Biraz da sevdiği dostuna olan kırgınlığıyla dostunun iş yerinin karşısında bir ev alır ve oraya yerleşir.
Bir gün evinin kapısını dilenci bir kadın çalar. Yaşlı kadın çok aç olduğunu, kendisine yemek vermesini ister. Bizim saf hiç düşünmeden kadını içeri alır karnını doyurur. Kimsesi olmadığını öğrendiği kadına; Kendisinin de yalnız olduğunu söyler ve bu evde birlikte yaşayalım sen evin işlerini ve yemekleri yaparsın der, yaşlı kadın hiç düşünmeden kabul eder.

Bir süre sonra yaşlı kadın bizimkine, kendine uygun bir kız bulup evlenmesini söyler, Bizimki böyle bir kıza nasıl ulaşacağını, kendisinin tanıdığı olmadığını söyler. Yaşlı kadın ona uygun bir kız tanıdığını ve kendisiyle görüştürebileceğini söyler.

Görüşmeler sonucunda evlenmeye karar verilir ve düğün davetiyeleri basılır. Bizimkisi kırgın olduğu halde çok samimi dostunu yinede unutamamıştır ...
Biraz da geldiği konumu görmesi açısından samimi arkadaşına da davetiye gönderir Düğün günü gelir çatar .

Saf adam düğün salonunda bir şeyler söylemek isteğiyle mikrofonu alır ve başlar
yaşadıklarını anlatmaya ; “Eskiden çok sevdiğim bir dostum vardı . Bir gün işleri bozulunca benden borç para istedi elimdeki bütün parayı verdim. Evlenmek üzere olduğum nişanlımı çok beğendiğini söyleyerek benden istedi, Çok üzülerek onu da kendisine verdim . Çünkü biz gerçek dosttuk onun üzülmesini istemedim. İşlerim bozulduğunda onun fabrikasına gittim ve çalışmak için kendisinden iş istedim. Bana iş vermedi. Çok üzüldüm, ama yinede arkadaşıma kızmıyorum çünkü biz gerçek dosttuk.”

Bu konuşma üzerine kurnaz olan arkadaşı daha fazla dayanamaz mikrofonu eline alır ve başlar konuşmaya; “Benim de bir zamanlar çok sevdiğim bir dostum vardı.
İşlerim bozulduğunda kendisinden para istedim, bütün parasını bana verdi. Sonra ondan nişanlısını istedim, üzülerek nişanlısını da verdi . Nişanlısını istememin nedeni o kadının arkadaşıma layık olmamasıydı . (Hayat kadınıydı ) Kendisi çok saf olduğu için arkadaşımı o kadından bu şekilde kurtardım. İşleri bozulduğunda gelip benden iş istedi, arkadaşımı kendi emrimde çalıştıramazdım, o yüzden iş vermedim Günün birinde karşılaştığı yaşlı adam benim babamdı. Babam ölmek üzereydi, onu arkadaşımın yanına ben gönderdim ve mirasını ona ben bıraktırdım. Evine gelen dilenci kadın benim annemdi Ona bakıp iyi yasamasını sağlamak için gönderdim. Şu anda evlenmekte olduğu kişi de benim kız kardeşim. Onu arkadaşımla evlenmesine ben ikna ettim Her şey senin içindi...”

Otobüs Biletçisi Avukat


otobüse binecek misin, yelda?"
-"evet, adliye sarayına kadar yürüyerek gitmemi mi istiyorsunuz?"
-"senin mutluluğundan başka hiç bir şey istemiyorum. çabuk dön."
-"gidip hemen dönerim, merak etmeyin."
genç kızı koridora açılan kapıya kadar götürdü ve o dışarı çıkıp otobüs durağına gitmek üzere sağa sapamadan önce kapıyı kapatmadı. yelde ya her bakışında, aklı onunla evlenme düşüncesine takılıyor ve aklı karma karışık oluyordu. sekreteriyle evlenmek başka bir çok düşünceyle birlikte aklına geldi ve içinde, "sekreterim yelda benden yirmi yaş küçük. onun için kıskanmak zorundayım onu. evlendikten sonra onu başka birine kaptırmak hoş olmaz. hoş bir kız, kaprisleri yok, sigara içmiyor, dans etmiyor, henüz gözü açılmamış. ama benden daha genç ve uyanık biri onu kandırabilir. evlenmeye yanaşıyor. bana tutkun gibi görünüyor. ama belki de çıkarı için yapıyor bunu. kendisiyle evlenmek istediğimi sezip pusuda bekliyordur. kendisini göz altında tuttuğumu biliyor, benden daha kurnaz. bir avukatın eşi olma fırsatını kaçırmak istemiyor. bütün sekreterler, için için bunu sayıklarlar.
hemen dönerse sınavı da vermiş olacak. o zaman kararımı verip evlenirim onunla. hemen dönmezse, biri ona iltifatta bulunmuştur. o da tanışmak için bir bahane olan bu iltifatı kabul etmiştir. bu işler hep böyle başlar. bu denemenin de bundan öncekiler gibi iyi sonuç verip vermeyeceğini göreceğiz. kendisini ne zaman denedimse, her defasında şerefiyle işin içinden çıktı. kuruntulu olduğumu biliyorum. fakat benden yirmi yaş küçük bir kızla evlenmek söz konusu olunca bir takım kuruntularımın olması doğaldır. bakalım, yelda, çıkalı sekiz dakika oldu. şu anda dönmüş olmalıydı. otobüslerin hep vaktinde gelmediklerini de hnesaba katmalıyım. sonra, para çantasını burada bıraktı. otobüse binmeyip yürümeye karar vermiş de olabilir. o zaman yelda nın bu kez de sınavı kazandığını, onun yalnız kızların en temizi değil, sekreterlerin en çalışkanı, kendisiyle gözü kapalı evlenilecek meleklerden biri olduğunu kabul etmeliyim," dedi kendi kendine.
-"güle güle kerem. merak etmeyin. ipoteği, bugün kesinlikle yazarım."
kerem i kapıya kadar götürdü ve tam kapıyı kapatacağı sırada yelda nın sokak kapısından içeri girmekte olduğunu gördü. olduğu yerde bekledi onu. "ah, sen misin? epey geciktin."
-"susun, berbat bir şey geldi başıma. para çantamı gördünüz mü?"
avukat, "sanırım" dedi ve sekreterinin masasını göstererek, "şu mu?" diye sordu.
-"evet, ama oraya nasıl gittiğini anlamıyorum. çantama koymuştum onu."
-"dalgınlıkla yanında olduğunu sanmışsın. olur böyle şeyler." dikkatle kıza baktı. yeni bir şeyler vardı onda. durumdan hiç de üzülmüş gibi görünmüyordu.
-"böylece yürüyerek gitmek zorunda kaldın."
-"yalnız dönüşte. çünkü giderken.."
-"anladım, bilet paranı veren birini bulmuşsundur."
-"ister istemez. çünkü hiç para yoktu yanımda."
-"tabii ki bir erkek."
-"evet. kadınlar bir kadına armağan vermezler. bir otobüs bileti bile."
-"kimmiş bu eli açık adam?"
-"biletçi. çantamı araştırıp kızmaya başladığımı anlayınca, "kalsın efendim. aramayın, başka bir sefer verirsiniz" dedi.
-"başka bir sefer. sanki otobüste ondan başkası yokmuş gibi." rahatlamıştı, hatta keyiflenerek güldü. bir otobüs biletçisi kıskanılacak biri değildi ve içinde bulunduğu taşıtın herhangi bir parçasından farksızdı onun için.
-"onu bulabilmek için yüzüne dikkatli baktın mı hiç olmazsa?"
-"daha iyisini yaptım. burada olduğumu ve parasını alması için bugün uğramasını söyledim."
-"o ne cevap verdi?"
-"söz verdi, gelecek. ama bugün değil. nöbeti bitiyormuş. fakat bir sınava girmek zorundaymış."
-"sınav mı? yükselmek mi istiyormuş?"
-"belki."
-"yükselmeyi hepimiz isteriz. sen de istersin, doğruyu söyle." beline sarılıp biraz kendine doğru çekti onu. "doğru söyle yelda, genç kızlıktan hanımefendiliğe yükselmek istemez misin?"
yelda sesini çıkarmadı. yan yan bir göz attı ona, kızardı. başını önüne eğdi. çok güzel olmuştu o haliyle. "öyleyse hazırlan. annene söyle ve biraz çeyiz hazırla kendine. bir ay vakit veriyorum sana."
tekrar güldü. biraz kuvvetlice sıkıp hafifçe öptü kızı.
-"fakat, bir daha para çantanı kaybetmemeye dikkat et. tehlikeli olabilir."
aslında yelda hanımefendiliğe yükselmek konusunda pek hevesli görünmüyordu. bu bakımdan hiç kimseye, hatta annesine bile söz etmedi. avukat çetin in eşi olmak, artık onun sekreterliğini bırakmak, bir evin hanımı, çoluk çocuk sahibi olmak, aşkın ne olduğunu bilmeden, anlamadan kendini kadın hissetmek. bütün bunlar doğrusu heyecanlandırmıyordu onu. aksine hafif bir melankoliye kapılmasına neden oluyordu.
büronun sakin temiz havası, müşterilerin gidip gelmeleri, yeni bilgisayarında yazı yazmak. adliyenin gösterişli koridorlarında bir yukarı bir aşağı gezinmekten hoşlanıyordu. hele büroda, hiç kimsenin bulunmadığı zamanlarda çekmecesinden, gelmesi geciken birini bekleyen ve günün birinde hiç ummadığı bir anda onu yanında görerek, heyecanla: "işte geldi. o! ta kendisi," diye heyecanla bağıran, kendisi gibi hayal peşinde koşan bir kızın romanını yayınlamakta olan dergiyi çıkararak okumaktan büyük bir zevk duyuyordu.
hergün, genellikle öğleden sonra saat iki ile dört arasında boş vakti oluyordu., avukat, yemeklerden sonra biraz şekerleme yapmayı alışkanlık haline getirmişti. müşteriler de bunu bildikleri için onu beklerlerdi. günün o saatlerinde odaya hiç kimsenin girmediğini bilen yelda, kapının vurulmasını tuhaf bularak "girin," diye seslendi. gelenin borüya o güne kadar hiç gelmemiş olan yeni bir müşteri olacağını düşünmüştü.
-"bağışlayın, 21 numaralı otobüsün biletçisiyim ben."
-"ahh, bu elbiselerle tanıyamadım sizi. buyrun."
-"o bilet için yolum düşerse uğramamı istemiştiniz." bir otobüs biletinin bedeli olan o parayı istemeye gelmiş olduğu için adeta çekingen ve küçülmüş bir haldeydi. ona bir beyefendi, görünümü veren o şık ve temiz elbiseyi yadırgıyar gibiydi. "geciktim biraz. o gün size söylediğim gibi sınava girmek zorundaydım."
yelda, hem cesaret vermek, hem de onun konuşmasından hoşlandığı için, "nasıl başarılı oldu mu?" diye onun sözünü kesti.
-"kesin olarak bilmiyorum. ama iyi not aldığımı sanıyorum. son sınavımdı bu. şimdi tezimi hazırlayacağım artık."
-"tez mi?"
-"evet, hukuk doktorluğu tezi. otobüsleri bırakacağım artık." dudaklarını ısırdı ve masanın üzerine serpilmiş dava dosyalarını göstererek, "ben de avukat olacağım. ama üzülüyorum. alışmıştım o işe." dedi. sonra güldü ve "biletler, biletleriniz baylar." diye söylendi kendi kendine.
genç adamın o beklenmedik konuşmasının yelda yı neden kızdırdığı anlaşılacak şey değildi. fakat sanki kendisiyle alay ediliyormuş gibi gerçekten kızarmıştı.
sertçe bir sesle, "evet. siz de benim gibisiniz. çok hoşlanıyorum bu hayattan ve şimdi işimi değiştirmek zorundayım,"dedi.
-"daha iyi bir işe mi gireceksiniz?"
-"hayır, daha fena. avukat benimle evlenmek istiyor."
-"oh, kutlarım sizi." fakat sesi sertleşmiş, dili kurumuştu şimdi. "güzel bir yükselme."dedi.
-"sizinki gibi otobüs biletçiliğinden avukatlığa, "gittikçe daha çok çatarak, "bağışlayın ama neden hala bu işte çalışıyorsunuz?"
-"ya siz neden avukatın sekreterliğini yapıyorsunuz? yaşamak için. öyle değil mi?"
-"fakat ben ödünç bilet verdiğiniz zaman da sekreterdim, şimdi yine sekreterim. oysa siz."
-"benim de üzerimde resmi elbise yok artık. hepsi bu kadar. fena mı buluyorsunuz bunu?
-"hayır. ama şaşılacak bir şey bu." çekmeceyi açtı. para çantasını karıştırarak, "ne kadar borcum vcar size?" diye sordu.
-"önemsiz. on lira."
-"ne aptalca bir soru. sanki hiç otobüse binmemişim gibi." büyük bir para uzatıp, "üstünü verebilecek misiniz?" diye sordu.
-"sanmıyorum." pantolonun cebinden bir sürü kağıt para çıkarıp dikkatle baktıktan sonra, "zararı yok. başka bir gün verirsiniz. yine uğrayabilirim. yolu biliyorum artık." dedi.
-"böyle önemsiz bir para için rahatsız olmanıza üzülüyorum."
-"oh, bence..parayı vermek için ısrar etmezseniz."
-"ısrar ediyorum. alacağım yok. borcum da olmasın." ayağa kalkıp elini uzattı ve, "avukat bey," diye şakalaştı onunla.
-"sayın şahin."
-"henüz değilim. karar vermedim daha."
-"ben de henüz tezimi vermedim."
-"öyleyse, olduğumuz gibi kalalım. güle güle bay biletçi."
-"hoşçakalın. yine görüşürüz sekreter hanım."
fakat bunun usulen bir vedalaşma değil, bir yaklaşmanın başlangıcı bir sevincin bekleyişi olduğunu ikisi de biliyorlardı. birbirlerine adlarını bile söylemeden ayrılmışlardı.
merak uyandıran, ilginç bir konuşma geçmişti aralarında. birinde bilet parasını verecek bozukluk, diğerinde ise paranın üstünü verecek para bulunmaması önemli değildi onlar için. bu işin orada bitmeyip uzamasını istiyorlardı.
avukat çetin uyuyordu o sırada. genç avukat adayının ikinci kez büroya uğradığında ise mahkemedeydi ve önemli bir davanın tartışmasını yapmakla meşguldü. üçüncü sefer ise nihayet karşılaştılar.
fakat yelda dan o akşam buluşmak için randevu almak için büroya uğramış olan biletçi, iş kıyafetiyle gelmişti. fakat avukat bu durumda bile bir şeyler sezdi. biletçi gittikten sonra yelda yı yanına çağırdı.
-"kimdi o delikanlı?"
-"geçen günkü otobüs biletçisi. bilet parasını almaya gelmiş."
-"hangi bilet?"
-"hatırlamıyor musunuz? geçen hafta para çantamı sakladığınız gün.."
-"senin para çantanı mı sakladım?"
-"evet. anlamadığımı mı sandınız? fakat hakkınız varmış, tehlikeli şakalarmış bunlar."
-"yani ne demek bu?" dedi ve kızı elinden yakaladı. kendine doğru çekerek kucaklamak istedi. artık hakkı vardı buna. fakat kız onu reddetti.
-"şey...ne oluyor yelda?"
-"hayır. bırakın beni. sonra söylerim size.." ağlamak gelmişti içinden. böyle durumlarda bütün kızlar onun gibi birkaç gözyaşıyla içlerini arıtır, iki hıçkırıkla da kendilerini aklarlardı.
-"fakat benim suçum olmadığını biliyorsunuz. kendiniz istediniz bunu. para çantamı saklayıp, o şakayı yapmamalıydınız. ama o da avukat. sadece bir otobüs biletçisi olduğunu sanmayın. o da sizin gibi bir avukattır."
evet yelda kararını vermişti bir kere.. dönüşü yoktu.

 
 
Günlük Burç
 
Bugün 21 1 ziyaretçi (13 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol